COVID-19 ETKİSİNDE GELECEKTEKİ DÜNYA DÜZENİ

10.08.2020 13:44

    2019 Aralık ayında başlayan ve salgın niteliği kazanarak tüm Dünya’yı etkisi altına alan virüs, ülke ekonomilerini derinden sarsmaya başlamış, ülkelerin aşırı borçlanmalarına neden olmuştur. 2008 yılında Amerika’da başlayan ve Dünya’yı sarsan ekonomik krizin etkisinden kurtulup toparlanma belirtileri gösteren ülkeler, bir anda böyle bir salgının etkisi altında kalmıştır. 

    Devletler bütçelerini denkleştirmek, bütçe açıklarını finanse etmek, olağanüstü durumlardaki harcamalarını karşılamak, büyük yatırımlarını finanse etmek amacıyla özel sektörden veya yabancı devlet ya da kuruluşlardan borç alarak bu ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu şekilde ülkelerin kamu borcu artmaktadır. Kamu borcunuzun milli geliriniz den fazla olması demek; üretebildiğinizden daha fazla borcunuz olduğu anlamına gelir. Dünya ülkelerindeki toplam kamu borcunun toplam milli gelire oranı 2019 yılında %82’lere yükselmiştir. Böylesi bir salgın krizi karşısında zaten borç sarmalında olan Dünyanın iktisadi açıdan hiç de hazırlıklı olmadığı söylenebilir.

    Ülkelerin kamu borcu özellikle 2008 küresel finans krizinden sonra bir hayli artmıştır. Japonya %237 oranı ile kamu borcunun milli gelire oranının Dünyada en fazla olduğu ülkedir. Avrupa’ya baktığımızda ise %176 ile en yüksek orana sahip Yunanistan’ın ardından İtalya %133 ile ikinci sırada gelmektedir. Amerika 22 Trilyon dolarlık borç ile dünya kamu borcunun tek başına üçte birine sahiptir. Kamu borcunun milli gelire oranı ise Amerika’da %105 düzeylerinde seyretmektedir. IMF verilerine bakıldığında 2000’li yıllarda bu oran Türkiye’de %50’lerde iken 2019 yılında %30’lara gerilemiştir. Dünyadaki rezerv paranın dolar olması nedeniyle ve yapılan bu borçlanmaların etkisi ile önümüzdeki 5-10 yılda ülkelerin daha fazla dolar talebinde bulunmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Amerika gelecekte şimdikinden çok daha fazla dolar basıp piyasaya sürecektir.

Türkiye, bu salgın da birçok ülke IMF den yardım istemişken daha önceki IMF tecrübelerinden de ders çıkararak bu konuyu gündeme dahi almamıştır. Türkiye’nin diğer ülkelerle kıyaslandığında kamu borcunun milli gelire oranı daha azdır. Bunun yanında ülkemiz sağlık sektöründeki yatırımlarının da meyvesini bu salgından daha az etkilenerek toplamıştır.

    Sağlık sektörüne yapılan yatırımlardan biri olan şehir hastaneleri 2017 yılında ilk kez Yozgat’ta açılmıştır. Daha sonra birçok büyük şehirde açılışlara devam edilmiş ve yoğun bakım yatak sayısı önemli ölçüde artırılmıştır. 2002 yılında toplam yoğun bakım yatak sayısı 2.000 iken, günümüzde bu sayı 37.000 civarındadır. Şehir hastanelerinin özel sektöre yaptırılması hem salgına karşı sağlık alt yapısını daha sağlam tutmuş hem de kamu borcumuzun artmasını engellemiştir. Önceki yıllarda hastanelerin yapımı için kullanılmayan kamu borcu, şimdilerde piyasayı rahatlatmak için kullanılabilmektedir.

    Virüsten sonra yeni bir Dünya düzeni bekleyenler için “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesi çok iddialı olsa da özellikle kapitalist sistemin yerine artık yeni bir sistemin dizayn edilmesi gerekmektedir. Kapitalist sistemde ülkelerin asıl amacı daha fazla gelir getirmesi sebebiyle teknoloji satmaktır. Virüs, bize bugün gösterdi ki sadece teknoloji satarak böyle bir salgın ile baş etmek mümkün değildir. Özellikle temel gıda malzemelerinin, temel sağlık ekipman ve ilaçlarının kendi ülkenizde üretilebiliyor olması böylesi bir salgında ekonomik ve sosyal açıdan size önemli bir avantaj sağlamaktadır. Geçmişte elektronik, savunma ve silah sanayine yönelen ülkeler, bugünden sonra başta tarım olmak üzere gıda ve sağlık sektörüne fazlaca yatırım yapacaktır. Aynı zamanda bu ürünleri gelişmekte olan ülkelere ürettirmekten ziyade kendisi üretmeye çalışacaktır. Bu açıdan Türkiye’nin tarım, hayvancılık ve ilaç sektöründe daha büyük yatırımlar yapması ileride gerçekleşebilecek olası böyle bir duruma karşı hazırlıklı olmasını sağlayacaktır. Yeni Dünya bu sektörlere hâkim olanların hüküm sürdüğü bir yer olacaktır.